istanbul escort istanbul escort bayan
escort konya
xslot trbet tarafbet orisbet betturkey betpublic bahiscom betebet betlike mariobet betist 1xbet trendbet istanbulbahis zbahis royalbet betwild alobet aspercasino trwin betonred bizbet
Tülay Elif GÖKHAN
  22-09-2022 16:55:00

NURULLAH ATA’NIN KAZA OKLARI

Deneme “ben”in ülkesidir diyerek deneme türüne yeni bir tanım kazandıran, Türkçeyle ilgili fikir ve çalışmalarıyla tanınan,  Türk edebiyatında eleştirmen dendiğinde akla gelen ilk isimlerden biri. Kendi içindeki kendisine zıt sese “Keziban” adını vererek onunla sık sık sohbet edip tartışan, eşini kaybettiğinde onun yüzüğünü de serçe parmağına takıp “Senden sonra en fazla iki yıl yaşarım.” Dedikten sonra iki yılın dolmasına iki gün kala vefat eden duygusal eleştirmenimiz: Nurullah Ataç.  

Gerçek adı Ali Nurullah Ata’dır. Öyle bir eleştirmendir ki dönemindeki yazar ve şairlerden hiçbiri onun eleştiri oklarından kurtulamamıştır. Sevdiği sevmediği herkese mutlaka bir eleştiri oku göndermiştir. Öyle ki bu oklarla büyük dostlukları bile vurmuş bazılarını da tamamen bitirmiştir. Önemli edebiyat tarihçilerinden ve yazarlarından biri olan Ahmet Hamdi Tanpınar da bu oklardan nasibini alanlardandır. Öyle ki Nurullah Ataç’ın etkisiyle İlhan Berk ve birçok genç şair Tanpınar’ın eserlerini bir süre okumamışlardır. Halbuki Tanpınar, Nurullah Ataç’ın aile dostudur, evlerine her cuma kahvaltıya gider. Ama bir gün bir şeyler olur ve Ataç, Tanpınar’a kızar. Kızınca da gözü hiçbir şeyi görmez. Tanpınar’a “yarım yamalak, değersiz” anlamına gelen “kırtıpil” lakabını takar ve yollarını ayırır. Onunla bir daha görüşmez.

Garip Akımı ortaya çıktığında akımın ve öncülerinin tanınmasında ve kabul görmesinde Nurullah Ataç’ın yazılarının büyük bir etkisi olmuştur. Yazılarında Melih Cevdet Anday’ı, Orhan Veli Kanık’ı ve Oktay Rifat Horozcu’yu hem tanıtmış hem övmüş hem de edebiyat çevrelerine sevdirmiştir. Ancak ne olduysa Oktay Rifat ve Melih Cevdet ile araları açılmıştır. Onlara o kadar kırılmıştır ki  vasiyet buyurarak cenaze törenine bile gelmelerine müsaade etmemiştir.

Orhan Veli, Nurullah Ataç’ın sevdiği, değer verdiği, yetenekli gördüğü gençşairlerden biridir. Beraber gezerler, tozarlar, yazarlar. Aralarından su bile sızmayan iki sıkı dosttular. Herkesi eleştiren Nurullah Ataç, Orhan Veli’yi tam aksine daima desteklemiştir. Ancak öyle bir şey olur ki Nurullah Ataç ile Orhan Veli’nin de arası açılır. Yaşadıkları bu olaydan sonra Ataç, Orhan Veli ile hiç konuşmaz. Veli’ye belki uzun boyundan dolayı, belki yürüyüşünden dolayı “şakıli solucan” lakabını takmıştır.  Orhan Veli durur mu hiç. O da hemen Nurullah Ataç için şu dizeleri döktürmüştür:

Nurullah Ata

Trink Galata

Soğan salata.

 

                Yine dönemin deneme yazarlarından Suut Kemal Yetkin de Nurullah Ataç’ın eleştirilerinden nasibini almıştır. Ataç’a sorduklarında en sevmediğiniz içecek nedir diye, cevabı su olur. En sevmediğiniz çalgı nedir dediklerinde cevabı “ud” olur. Ancak en sevmediğim de bunların birleşimi olan “Suud”dur,  diyerek onu da tenkit etmiştir. Zaten yazarın Karalama Defteri adlı eserini okuduğunuzda cümlelerine şöyle başladığı dikkatinizi çekecektir. “………..da sevmem.”

            Eleştirmen ve deneme yazarı olmasının yanı sıra Nurullah Ataç; Türkçenin kullanımı, gelişimi, yabancı dillerin etkisinden kurtarılması için de ciddî çalışmalar yapmıştır. Örneğin “ve” bağlacını Arapça olduğu için hiçbir eserinde kullanmamış onun yerine “ile”yi tercih etmiştir.

            Tüm eserlerinde ve konuşmalarında öz Türkçe kelimeler kullanmaya çok dikkat etmiştir. Hatta bazen bunun sınırları da zorlamıştır. Kızı Meral Ataç Tolluoğlu babasının öz Türkçe konusundaki hassasiyetini “Babam Nurullah Ataç” adlı eserinde şöyle nakletmiştir:  “Babam genç bir şâirden yazdığı şiirlerden birini okumasını istemişti.  Adam şiirin bir yerinde horoz kukiruku” diye bağırdı, deyince babam beni yanına çağırdı. Kızım horoz gibi ötsene, dedi. Ben de “öörüöööö” deyince babam şâiri dövmeden beter edip “Bizim horozlarımız öz Türkçe bağırır.” Diye genç şâire çıkıştı. Şairi eleştirirken de  amacı, Türkçenin özleşmesidir. Bunu yaparken ya halkın kullandığı kelimeler almış ya da kendisi yabancı dillerden alınan kelimelere Türkçe karşılıklar bulmaya çalışmıştır. Bulduğu bu kelimelerin bazıları günümüze kadar gelmiş bazıları da kullanılmamıştır. Günümüze kadar gelenlere bazı örnekler vermek isterim:

Hikâye yerine öykü, eserin yerine yapıt, mahsulün yerine ürün, tabiatın yerine doğa, sosyoloji yerine toplum bilimi, sürrealist yerine gerçeküstücü, intiba yerine izlenim, sır yerine giz, imkân yerine olanak, vasıta yerine araç, zevk yerine beğeni, objektif yerine nesnel, hürriyet yerine özgürlük, ihtiyaç yerine gereksinme, mu’tedil yerine ılımlı, müfrit yerine aşırı gibi.

Maalesef yabancı dillerden alınan kelimeler yerine bulduğu yeni kelimelerden günümüze kadar gelemeyen, kullanılmayanlar da vardır:

Dershâne yerine öğrenek, devlet adamı yerine durulman, mânâ yerine öz yoru, ders yerine öğrence (bence bu isim tutsaydı derslerde başarı oranı belki de daha da artabilirdi), üstat yerine önüt, tasavvur etmek yerine tasımlamak, renk yerine boyak, şiir yerine yır, edebiyat yerine gökçe yazın, çirkin yerine yımızık, kelime yerine tilcik, mezar yerine sin, vapur yerine buğulu gibi.

Nurullah Ataç’ın en sevdiği cümle yapısı devrik cümle yapısıdır. Hemen hemen tüm eserlerinde belki de şiire benzemesi nedeniyle devrik cümleleri kullanmıştır.

Ataç, edebiyat dünyamıza farklı yönlerde hizmet etmiştir. Deneme yazmak da eleştiri yapmak da Türkçe üzerine çalışmak da zekâ gerektirir. Nurullah Ataç bu anlamda kendini kanıtlamıştır. Belki hayattaki tek kusuru, dostluklarını bir çırpıda bitirmiş olmasıdır. O kadarı Nurullah Ataç da saklın kalsın diyerek yazımıza son veriyorum.

 

             

           

  Bu yazı 2836 defa okunmuştur.
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
YUKARI