Anneciğimden çocukluğumda ve gençliğimde duyduğum şu cümle yakın zamanda sosyal medya gruplarımızdan birinde daha karşıma çıktı. Amcamın kızının birkaç güne kadar düğünü olacaktı ve yengem kendi elleriyle hazırladıkları, kırmızı elmaların ucuna takıldığı, üzerinde türlü türlü kuru yemişlerin bulunduğu, şekerlerin ve bisküvilerin iple asıldığı küçük bir ağacın fotoğrafını atmış altına da “Şahımızı da süsledik” yazmıştı. Sonra şah dediği süs ağacın üzerini gelinin duvağının üzerini örten kırmızı cinpullu ya da bilinen adıyla parlak pullarla işlenmiş örtüyle örtmüştü. Yani şah her şeyiyle süslenmiş, kaldırılmaya hazır hale getirilmişti. Ardahan-Kars yöresindeki düğünlerde çok eskiden beri “şah süsleme” geleneği vardır. Ne yazık ki bu asırlık gelenek de modern çağın getirdiği yeniliklerle beraber unutulmaya yüz tutmuş durumda. Bu âdeti bilenlerin sayısı gün geçtikçe azalmakta. İstedim ki memleketime ait bu gelenek unutulmasın. Bu geleneği bu yazımla beraber gençlerimize anlatayım.
“Şah süsleme, şah kaldırma” geleneğinin menşei aslında Kafkasya’dır. Hatta biraz daha eskiye gidersek Türklerin İslamiyet’i kabulünden önceye dayanmaktadır. Öyle ki yapılan araştırmalarda kökü Şamanizm’e kadar dayandırılmaktadır.
İslamiyet öncesinde şah kelimesi yerine kağan kelimesi kullanılmıştır. Kağan olarak seçilen ve halkın yöneticisi olacak kişinin Gök Tanrı tarafından kabul görmesi, Tanrı’ya daha yakın olması, Tanrı ile aralarındaki bağın kuvvetlenmesi için halk tarafından başların üstüne kaldırıldığı eski kaynaklarda geçmektedir. Kağanı kutsamak için de kutsal sayılan ağaçlar dikilirmiş. Seçilen kişinin kağanlığının halka aydınlık getirmesi için de geceleri meşaleler yakıldığı da kaynaklarca ifade edilmektedir. Bu gelenek, Türkler İslamiyet’i kabul ettikten sonra da isim değiştirerek devam etmiştir. Kağan, şah olmuştur. Kağanı kaldırmak da bezenen şahı kaldırmak olmuştur.
Kafkasya’dan Kars ve Ardahan illerine göç eden Terekeme ve Karapapaklar geleneklerini de beraberlerinde getirmişlerdir. Bu geleneklerden biri de düğünlerin olmazsa olmazı “şah bezeme” olmuştur. Kars- Ardahan ve çevre illerde yaşayanlar da bu geleneği zamanla kabullenip özümsemişler ve kendi düğünlerinde de yaşatmışlardır.
Ben sizlere Ardahan’ın Ermenice adı Zerebük, Cumhuriyet’in ilanından sonraki adı Dirsekkaya olan köyünün “şah bezeme” geleneğinden bahsedeceğim. Şah adı verilen sembolik ağaç, tahtalardan oluşan bir dikdörtgen üzerine kurulur. Bu dikdörtgenin üzerine ağacın dallarını sembolize eden, uzunlukları yetmiş cm olan yedi ya da dokuz tane tahta çubuk yerleştirilir. Dalların sayılarının tekli oluşu tesadüf değildir. İslamiyet öncesinde ve sonrasında yaratıcının tekliğine bu rakamlarla telmihte bulunulur. Bu tahtaların ucuna da bolluk ve bereketi sembolize eden elma ya da nar meyveleri yerleştirilir. Nar çokluğu sembolize eder. Bu dalların aralarına ipler gerilir. İplerin üzerine iğnelerle kuru yemişler, çikolatalar, şekerler, bisküviler ve düğünün mevsimine göre meyveler asılır. Bunların hepsi tatlı ve lezzetlidir. Yiyecek olanların ağızları tatlansın ve bu tat ölene kadar böyle devam etsin diye tatlı yiyecekler seçilir. Şah, yemişlerle süslendikten sonra şahın üstü tıpkı gelin evden çıkarken duvağının üzerine örtülen kırmızı örtü gibi bir örtüyle örtülür. Örtünün üzeri kırmızı parlak pullarla işlenmiştir. Şahı bezeyen kişi köyün en tecrübeli kadınlarından seçilir. Şah bezenirken ona yardım etmek için de gelin olacak kızla beraber evlilik yaşı gelen gençler de bulunur. Bundaki amaç ise şahı bezeyen kişinin mutlu bir aile ocağının nasıl kurulup nasıl tüttürüleceğiyle ilgili tecrübelerini gençlere anlatmasıdır. Maniler ve türküler eşliğinde şah bezenir. Bu manilerden en çok söylenenlerden bazıları da şunlardır:
Gökte yıldız ellidir,
Ellisi de bellidir,
Gizli sevda çekenler,
Gözlerinden bellidir.
Mani maniye geldim,
Kaymak yemeye geldim,
Kaymakta gözüm yok,
Yâri görmeye geldim.
Kapı kapı kanatlı,
Kapıdan geçti on atlı,
Ben yârimi tanırım,
Uzun boylu kır atlı.
Artık şah bezenmiştir ve kaldırılmaya hazırdır. Bezenen şah, sağdıç tarafından ya da nâm-ı diğer toy babası tarafından davul zurna eşliğinde alınır. Toy, düğün demektir. Toy babası da düğün için yapılan masraflarda yardımcı olan kişiye denir. Şah, saygıdan dolayı toy babasının başı üstünde taşınır kesinlikle omuz hizasına indirilmez. Bu, tıpkı kağanın baş üstünde taşınması gibidir. Bu esnada da kurulacak aile ocağının hep aydınlık içinde olması dilenerek bir mum yakılır. Davul-zurna eşliğinde düğüne gelen misafirlerle beraber şah önce kız evine sonra da erkek evine götürülür. Şahın üzerindeki yiyeceklerin bir kısmı misafirlere bir kısmı da gelinle damada ikram edilir. Şah, köyde en son kim düğün yapmışsa onun evinde kalır. Bir sonraki düğünde bu evden alınarak tekrar süslenir. Bir de ilginç bir detay vardır. Süslenen şahın yanında mutlaka bir aynada bulunur. Bu aynanın gelinin ruh güzelliğini yansıttığına inanılır. Ancak zamanda epey eskiye gidilince görülür ki İslamiyet Öncesinde Türkler kötü ruhların güzel gelinlere zarar verdiğine inanırlarmış. Bu kötü ruhları gelinden uzak tutmanın tek yolu da aynalarmış. Çünkü bu kötü varlıklar, aynanın yanına yöresine yaklaşamazlarmış.
Böylece gelin süslenen şahıyla ve yüzüne tutulan aynasıyla beraber yeni evinde karşılanırmış. Gelin eve girmeden ayaklarının dibinde bir kurban kesilir, ardından da gelinin başından aşağı tüm ömrü bolluk içinde geçsin diye buğday, arpa dökülürmüş. Gelin geldiği evin kapısında evin en değerli misafiri olarak karşılanır, daima hürmet gösterir ve hürmet görürmüş. Umarız ki tüm evliliklerin sonu mutlulukla bitsin. Şiddetin adı dahi uğramasın sıcacık yuvalara. Gözyaşı söndürmesin ailelerin mutlu ocaklarını. Ağızlardan kötü sözler değil inci tanesi gibi sözler dökülsün. Şairin de dediği gibi: Olursa bir şikâyet ölümden olsun.