Efendim, merhabalar. Ardahan doğumlu biri olarak ve de bu yaşıma kadar –tabii ki yaşımı söylemeyeceğim- annemden, babamdan, dedemden, ninemden, büyüklerimden, memleketlilerimden küçüklüğümden beri duyduğum, kimini duyduğum an kimini aradan epeyce zaman geçtikten sonra not aldığım kimini de zamanla anladığım ve anlamaya çalıştığım Ardahan yöresinde kullanılan kelimelerin sadece bir kısmından oluşan bir derleme çalışması hazırlamaya çalıştım sizler için. Sanmayın ki bu çalışma bir günde bir haftada bir yılda oluştu. Hayır, efendim olur mu öyle şey! Uzun uzun yılların neticesinde ortaya çıktı. Şairin de ifade ettiği gibi haddeden geçerek bu günlere kadar geldi bu kelimeler. İstedim ki bu kelimeler unutulup gitmesin. Bir şekilde kayıt altına alınsın. Ben bildiğim, duyduğum, araştırdığım kadarının sadece bir kısmını yazayım. Sonrasında yazım yayınlanınca isteyen herkes de yazımın altına kendi bildiği, duyduğu yazımda geçen, geçmeyen veya geçen ama telaffuzu veya manası farklı olan kelimeleri de yazsın. Eh sonra ne olacak diyeceksiniz? Hemen, yanıtlayayım efendim: Belki de güzel bir derleme çalışmasında sizlerin de katkısı olacak. Ben nereden bileyim, diyenlere de yazımızı okumanız yeterli efenim, diyebiliriz. Kelimelerin daha iyi anlaşılması için sizler için cümle içinde kullanıp, altını çizip parantez içinde de anlamını vereceğim. Ne teşekkürü canım, görevimiz tabii ki yapacağız. O zaman sözü fazlaca uzatmadan kelimelere ve anlamlarına geçelim isterseniz:
Çok çalışmaktan guzukum çıktı. ( Guzuk: Kambur)
Yavrucun o kağıtları çırma! (Çırmak: Yırtmak)
Sınavın kötü geçti diye muruslarını dökme. (Muruslarını dökmek: Surat asmak)
Koltukta mürgülemişim. (Mürgülemek: Kuş kadar kısa uyumak)
Kaj gözlerini bana çevirdi. (Kaj göz: çakır ya da mavi göz)
Bu cindallara bakamayacaksan eve alma. (Cindal: Kedi yavrusu)
Annem akşama kırmızı lobiye çorbası yapsa da yesek. (Lobiye: Kırmızı fasulye, barbunya)
Bu bed kızı nereden buldun oğlum? (Bed: Çirkin)
Pazarda cancur kalmamış. (Cancur: Mürdüm eriği)
Parasını kaybedince ortada lıllıppız kaldı. (Lıppız: Gerçek anlamı: Çıplak, mecaz anlamı: parasız, züğürt, lıl eki pekiştirme yapmak için kullanılmıştır.)
Yaptıklarını şoşaltarak anlatırdı hep. (Şoşaltmak: Abartmak)
Patatesleri şuşladın mı? (Şuşlamak: gerçek anlamı pişirmek, mecaz anlamı çok uyumak)
Akşama kadar şuşlanmaktan gözleri şişmiş.
Sökükleri dikmek için bir gota al. (gota: ip yumağı)
Cab(p)anları, örkenleri sıkıca bağlayın. (Cab(p)an, örken: Halat gibi kalın ip)
Bonduruğun çektiğini kayışa danış/ Kayışın çektiğini camışa danış.
Çocuklar akşama kadar gizlempoç oynadılar. (Gizlempoç: Saklambaç)
Ortalık pislikten beyabur olmuş. (Beyabur: Çok kötü, dağılmış)
Yoğurt sıcaktan gıjgırmış. (Gıjgırmak: Yoğurdun ekşimesi)
Cicemi de iftara çağır. (Cice: Abla, tecrübeli yaşı büyük kadın)
Suyu harmutla ki ellerini yakmasın. (Harmutlamak: Ilıtmak)
Bu pisik ne kadar da gıdıl. (Pisik: Kedi yavrusu, gıdıl: küçük)
Gezmeye giderken mozikini de yanında götürmüş. (Mozik: gerçek anlamı dananın büyüğü, mecaz anlamı: peşine taktığı kuyruğu gibi yanından ayrılmayan kimse)
Tezekler kurudu, kalakları yapabiliriz. (Tezek: Hayvan gübresinden yapılan yakacak, kalak: Tezekleri düzenli bir şekilde yığmak)
Zavallı tavuğun nigartı yaralanmış. (Nigart: Tavuk gagası)
Kazları otarmaya götürdü. (Otarmak: Gütmek)
Tavuklar tara çıkmış (Tar: Tavukların üzerine çıktığı kalın tahta çubuk)
Yıkanan kapları tereğe dizdi. (Terek: Raf)
Kardeşim çimmek için banyoya girdi. (Çimmek: Yıkanmak)
Saçlarının gıjıklarını zor taradı. (Gıjık: Birbirine dolanmış saç)
Toprağı çırnakladı. (Çırnak: Tırnak, çırnaklamak: tırnaklamak)
Adam ölünce çocukları yekti kaldı. (Yekti: yetim, kimsesiz)
Kumaşlar sıcak suda yıkanınca mucurlanmış. (mucurlanmak: Kırışmak)
Gıdikleri, gudikler kovalıyordu. (Gıdik: Keçi yavrusu, oğlak, gudik: küçük köpek)
Topraktan yeni çıkan topraklı kartopuları fırına verdik. (Kartopu: Patates)
Çocuklar, bişkayla oynamamalı, kendilerini yakabilirler. (Bişka: Kibrit)
Film seyretmeden önce lazutları patlatmayı unutma! (Lazut: Mısır)
Çocukları çok bedasıl çıktı, annelerini çok üzdüler. (Bedasıl: Hayırsız)
İnsanlar bir tevür oldular, kimseye güvenilmiyor. (Tevür: Farklı, çeşit)
Çarşafın gunculundan tuttu. (Guncul: Uç)
Gotikin kakalları iri iriydi. (Gotik: Manda yavrusu, kakal: göz)
Seküye çıkıp işkaptan şeker aldı. (Sekü: Divan, işkap: dolap)
Bu kor araba kaç günde köye giderdi. (Kor araba: kağnı)
Bu soyha miras kimsenin yüzünü güldürmedi. (Soyha, meret, andır: Hayır getirmeyen şeyler için kullanılır)
Guruğ tavuk gibi yerinden kalkmadı. (Guruğ tavuk: Kuluçkaya yatan tavuk)
Hiçbir iş yapmadan ortalıkta hıngılım ata ata geziyor. (Hıngılım atmak: Boş boş gezmek)
Kızını üniversiteyi bitirince köçürdü. (Köçürmek: Evlendirmek)
Eskiden omuzluklardaki vetirelerle köye su taşınırmış (Vedire: Kova)
Kaz cücüllerini sıcacık ocağın başında besliyordu. (Cücül: yavru, civciv)
Beyaz doydolar barışı anlatır. (doydo: güvercin)
Tûbâ, daha on iki yaşında ama eke büke kadın maşallah (eke büke kadın: Tecrübeli, her iş elinden gelir)
Derlediğim kelimelerden bir bölümünü sizlerle paylaştım. Umarım okurken sıkılmamışsınızdır. Yeni kelimeler öğrenmenin tadına varmışsınızdır. Bu kelimeleri bilenler de eminim onlar vasıtasıyla geçmişi bir parçada olsa ziyaret etmişlerdir. Biliyoruz ki her bir kelimenin taşıdığı bir hikâye, bir anı mutlaka vardır. Eğer ki sizlerin de bu yöreye ait bildiği, duyduğu kelimeler varsa benimle paylaşmanız dileğiyle. Ne demişler söz uçar yazı kalır. O yüzden sizler de yazarak derleme yazıma destek olarak hemîşe yaşayasınız.