Saynur ÖZKAFA
  19-01-2024 11:01:00

Sevda Yüklü Kervanlar

 

EDEBİYAT ve fikir dünyamızda çok önemli şahsiyetler geldi geçti bu dünyadan. Her biri de gönül telimize dokundu. Sevdamızı, tutkumuzu, aşklarımızı ve duygularımızı harladı gitti.

Önce Karacaoğlan’ın telinden çalalım...

Toroslar’da yaşayan halk ozanı Karacaoğlan’ın 1606-1679 yılları arasında yaşadığı biliniyor. Onun aşkı Elif’ledir. Yaktığı tüm şiirlerinde buram buram bir sevgi zenginliği vardır. Yağan karda, esen rüzgârda, baranda, boranda hep Elif’i arar Karacaoğlan… Olanı, biteni ve güzellikleri de ona bağlar:

“Yeşil başlı gövel ördek,

Uçar gider yele karşı.

Uğrun uğrun kokun gelir;

Yar oturmuş yele karşı…”

Tabiatta hasıl olan güzel kokuların, yele karşı oturan sevgiliden geldiğini anlatıyor.

Ayrılıklarda ise bir başka dokunur sazının teline; içindeki hicranı ve üzüntüyü bütün insicamı ile yansıtır dizelerine:

“Gider oldun kömür gözlüm elveda,

Artık sana bizim elden göç oldu.

Senin ile zevk-û sefa sürdüğüm;

Geldi, geçti; bunca günler hiç oldu…”

ATİLLA İLHAN BİR BAŞKA ANLATIR

Şair, romancı ve düşünce adamı olarak Cumhuriyet döneminin en önemli sanatçılarından biridir Atilla İlhan. Sevda şiirleri ile insanların kalbinde gergef dokumuştur adeta.

Bestelenmiş, şarkılara, türkülere konu olmuş çok şiirleri vardır. Bu da “ayrılıklar da sevdaya dair” adlı eserinden;

“Yansımalar tutmuş bütün sahili,

Çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var.

Öyle vahşi bir tat ki, dayanılır gibi değil!

Çünkü ayrılıklar da sevdaya dahil,

Çünkü ayrılanlar halâ sevgili…”

NAMIK KEMAL İLE HÜRRİYETE YOLCULUK

Fikir dünyamızın önemli şair, mütefekkir ve fikir adamlarındandır Namık Kemal… Kemal, çağdaşı Ziya Gökalp ile birlikte, Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal’i de etkilemişlerdir eserleriyle…

Vatan, millet, mefkure kelimeleri, Dede Korkut ve Oğuz Kağan gibi destansı hikâyeler ilk kez onların eserlerinde hayat bulur.

İki şairimiz de tarihin imbiğinden süzülen eserler vermiştir Türk Gençliğine…

Namık Kemal, “Hürriyet Kasidesi” adlı eserinde, hür yaşamanın ne denli kıymetli olduğunu şu dizelerle dile getirir:

“Ne efsunkâr imişsin ey didarı hürriyet,

Esir-i aşkın olduk, gerçi kurtulduk esaretten…”

Günümüz Türkçesine uyarlarsak;

“Ey hürriyetin güzel yüzü, sen ne çekici ne büyüleyici imişsin!

Biz, sana ulaşmak için, büyük bedeller ödedik ve esaretten kurtulduk, ama bu defa da sana esir olduk…”

Hürriyete esir olmak tabii ki çok anlamlıdır.

Bu da hürriyet ve efsaneler şairi Ziya Gökalp’ten bir dörtlük. Mütefekkir, hayatta bazı olumsuzluklar karşısında pes etmemek ve o hedefe ulaşabilmek için harekete geçmek gerektiğini şöyle ifade ediyor:

“Hayat sürprizlerle dolu, isterdim mutlu olayım.

Şansım beni hiç bulmadı; gidip ben onu bulayım.”

NAZIM HİKMET’LE BİR BAŞKA DÜNYAYA

Edebiyatımızın büyük şairlerinden Nazım Hikmet, kaleme aldığı şiirlerde daha çok memleket meselelerini anlatmaya çalıştı. Eserlerinde yergi de vardı eleştiri de… Bu yazılardan sonra başına büyük dertler açmış ve yıllarca hapis yatmış bir ozanımızdır.

1950 yılında ülkemizden gizlice ayrılan Nazım Hikmet Ran, Rusya’ya yerleşir ve oradan özlem dolu şiirlerini yazmaya devam eder. Ülkemizde de bestelenen bu şiiri adeta onun vasiyeti gibidir:

“Eğer ölürsem buralarda,

Eğer benim için ağlayan biri varsa başucumda.

Vasiyetimdir…

Beni götürsünler doğduğum topraklara,

Beni köyümün yağmurlarında yıkasınlar.

Başucumda biten yediverenler, aşıklar ağlasınlar…”

15 Ocak 1902 Selanik doğumlu olan Nazım Hikmet, 1963 yılında ve henüz 61 yaşında iken Moskova’da vefat etti. Onun “Kuvay-ı Milliye Destanı” adlı eseri de bir başka coşku ve milli duyguların zirve yaptığı bir eserdir.

Daha nice yazar ve şairlerimiz var ki, onların eserlerinden alıntılar yapmaya kalksam, sayfalar almaz.

Ancak gönül telimize dokunan, sevdalarımızı, aşklarımızı, üzüntü ve sevinçlerimizi dile getiren daha pek çok yazar ve şairimiz mevcut literatürümüzde. Ümit Yaşar Oğuzcan, Ahmet Hamdi Tanpınar, Yahya Kemal Beyatlı, Tevfik Fikret, Mehmet Çınarlı, Cahit Külebi, Ataol Behramoğlu, Faruk Nafiz Çamlıbel, Cahit Sıtkı Tarancı, Can Yücel, Cemal Süreyya, Orhan Veli Kanık, Sezai Karakoç, Abdurrahim Karakoç, Necip Fazıl Kısakürek, Sabahattin Ali ve Mehmet Akif Ersoy…

İlk aklıma gelenler ve daha neler neler…

Daha, Karacaoğlan gibi, Dadaloğlu gibi, Pir Sultan Abdal gibi, Aşık Mahsuni Şerif gibi, Aşık Veysel gibi nice ozanlar var edebiyatımızda.

Bugün hayatı seviyorsak, duygularımızı, düşüncelerimizi, sevinçlerimizi, kederlerimizi ve hayatın tüm renklerini kağıtlara, anılara dökebiliyorsak; işte edebiyatımızdaki bu mümtaz şahsiyetler sayesindedir.

Her biri de Dünya Klasikleri’ne emsal olacak eserler vermişlerdir.

Sevda Yüklü Kervanlar, onların kaleminden, gönül telinden ve dünya hayalinden zaman mekân tanımadan bütün görkemiyle yüreklerimizde yer eder, gönül telimize nota olur, ses olur; dilimize bayrak olur.

İyi ki bu topraklarda yaşamışlar, iyi ki bizim fikir dünyamızın ana damarlarını oluşturmuşlar.

Hayatı, onlar gibi düşünmek, onlar gibi solumak ve onlar gibi algılamak ne güzel…

Kalın sağlıcakla…

 

ANLAMLI SÖZ

“En iyi kitapları bulup okumak, geçmiş yüz yılların en büyük insanlarıyla sohbet etmek gibidir…”

Descartes

 

  Bu yazı 1241 defa okunmuştur.
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
YUKARI