Sizi tanıyabilir miyiz?
Tülay Gökhan, TOBB Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesinde Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olarak görev yapmaktayım. İlkokulu, ortaokulu ve liseyi Yalova’da okudum. Marmara Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezunum. Ardahan doğumluyum ve kırk beş yıldır Yalova`da yaşıyorum.
Kitap okumaya kaç yaşında başladınız?
Bilinçli olarak kitap okumaya ortaokulda Türkçe öğretmenimizin verdiği Yakup Kadri’nin Yaban romanıyla başladım. Bence beni okumaya hazırlayan annemin Kars-Ardahan yörelerine ait anlattığı halk hikâyeleri ve Murat Çobanoğlu’ndan alıntılayarak okuduğu türküler olmuştur diye düşünüyorum. Sonrasında da ilkokulda öğretmenimizin okuttuğu Kemalettin Tuğcu hikâyeleri olmuştur.
Okuduğunuz ilk kitap size ne kattı?
Geçmişe dönüp baktığımda şöyle düşünüyorum, kitapların seviyeleri vardır ve çocuklara kitap okumayı tavsiye ederken bu seviyeler dikkate alınmalıdır. Yaban romanını okuduğum zaman tüm Anadolu halkını, Anadolu aydınına yaban gözüyle baktığını düşünmüştüm. Onu dışladıklarını, sevmediklerini, kabullenemediklerini ve içlerine alamadıklarını düşünmüştüm. Ancak şu anki aklımla baktığımda tamamen öyle olmadığını düşünüyorum.
Sizce kitap okumanın bir yaşı var mı?
Bence kitap okumanın kesinlikle bir yaşı yoktur. İnsanoğlu, etrafı algılamaya başladığı ve okumayı öğrendiği andan itibaren okumalıdır. Kur’an-ı Kerim’de de ilk ayet “Oku“dur. Tabiî okumak sadece harflerle gözler arasında olan bir eylem değil. Evreni okumak, insanı okumak, duyguları okumak hepsi bir okuma bütününün parçaları bence.
Kitap okumak insana ne gibi faydalar sağlar?
Kitap okumak öncelikle insanın ufkunu genişletir, gönül gözünü açabilir, dünyaya bakan gözlerini değiştirir, olaylara bakışını değiştirir, insanlara ve fikirlere bakışına anlamlar katar. Aslında insanın kendi özüne dönmesini sağlar. Kendi özünden yola çıkarak dünyayı, evreni, insanı, yaradılışı anlaması için basamaklar oluşturur. Aslında okumanın faydasını birkaç cümle ile sınırlandırmak çok doğru değil ama genel anlamda anlamak ve anlatmak için kitap okumak şart diye düşünüyorum. Ancak insan, ne kadar okursa o kadar câhil olduğunu düşünüyor. Okunacak o kadar çok kitap ve öğrenecek o kadar çok şey var ki… Ne yazık ki insan ömrü o kadar uzun değil.
İnsanlar bazen okudukları kitabın karakterleri ile bağ kurabiliyorlar ya da o karakterin yaşantısına sahip olmak istiyorlar. Sizin bürünmek istediğiniz bir karakter oldu mu?
Bu soruyu muhtemelen cevaplamama hakkımı kullanacağım. Çünkü her okuduğum kitapta farklı karakterleri çok sevebiliyorum. Mesela Nazan Bekiroğlu’nun Lâ romanını okuduğum zaman Hz. Havva’ya hayran kalmıştım. Kehribar Geçidi’ni okuduğum zaman da oradaki geçitte yıllarca uyuyan yedi uyurlara hayran kalmıştım. Nar Ağacı’nı okuduğumda oradaki Settar Han’a hayran kalmıştım. Mehmet Âkif’in Safahat’ındaki Asım’a gıpta edebiliyorum. O yüzden şu karakter olmak istiyorum demek çok doğru değil. Bence insanoğlunun karakteri farklı kitaplardaki farklı kahramanlara bölünmüş durumda yani her bir kahramanda kendinize ait bir iz bulabilirsiniz. Çünkü insanoğlu küçük âlemdir ve bu küçük âlemi tek bir karakterle sınırlandırmak bana göre çok doğru değil.
İnsanlar ve kitaplar arasında bir ilişki olduğuna inanıyor musunuz?
Kesinlikle. Pek çok yazarın kitaplarında farkında olarak veya olmayarak kendi kişiliklerini, yaşadıklarını, acılarını, mutluluklarını yansıttıklarını düşünüyorum. Ya da tanık oldukları veya dinlediklerini kaleme aldıklarını okudukça görüyorum. O yüzden bence kitap insanın dertleşmek için ve dertleşirken derinleştiği araçlardan biri. Kendini, derdini, geçmişini, başkalarına anlatamadıklarını rahatlıkla anlatabildiği bir arkadaş, dost, yâren. Bundan dolayı da kitapların kişilerin karakterlerinin yansımaları bir anlamda aynaları olduğunu düşünüyorum. Bire bir olmayabilir neticede birçok kitap kurmaca ama mutlaka kendine ve topluma ait izleri yansıttığını düşünüyorum. Toplumdan tamamen bağımsız değil.
Gençler bana kitaplarla ilgili kısa da olsa konuşma fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ederim.